Darağacında 3 Armut

   VATAN HAİNİ Deniz Gezmiş Gerçeği!

Herkes elinden geldiğince Atatürk"ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti devletini yıkarak onun yerine kan ve gözyaşı demek olan Marksist-Leninist bir düzen olan Komünizmi getirmeye çalışan Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını aklama peşindedir. Üzerinde o kadar konuşuluyor ki hangisi gerçek hangisi yalan anlamak imkânsız. Kimine göre eline hiç silah almamış (!), kimine göre romantik ve isyankâr bir devrimci, kimine göre Türkiye"nin "Che Guevera"sı, kimine göre ise profesyonel bir ihtilalci...

İbrişim kuşağı kadar meşhur olmasa da 68 kuşağı ve o dönem yaşananların yıldönümü münasebetiyle özel tartışma programları hazırlanmış, "Denizlerin" ağabeyi, arkadaşları vs. televizyonlarda boy göstererek bu kampanyadaki yerlerini aldılar.

Bunun arkası "Denizlere" iade-i itibar isteklerine kadar gider de kimsenin haberi olmaz. Dahası bu 68 kuşağının yaptığı her şey kutsanır haberiniz olsun. Belki Ruhi Kılıçkıran, Yusuf İmamoğlu, Dursun Önkuzu, Süleyman Özmen ve diğer şehitlerimizin katilleri bile aklanır...

Özellikle gençler arasında bu kişiler hakkında bir "yanlış" anlaşılma var. Dahası bu "yanlış" anlaşılmadan ne yazık ki "ülkücüler" de nasibini almıştı. Bazı ülkücüler "Denizleri" savunmaya başlamıştı bile. Üstelik "bizi de kullandılar, onları da..." diyerek...

Sanki o dönemlerde büyük Atatürk"ün de dediği gibi "Türklük âleminin en büyük düşmanı komünizm" değildi...

Bu dönemin en meşhur ismi hiç şüphesiz Deniz Gezmiş"tir. Deniz gezmiş aslen Rizelidir. Sülalesi yıllar önce Erzurum"a göçmüş, Deniz Gezmiş ise babasının işi gereği bulundukları Ayaş"da (Ankara) doğmuştur.

Lise yıllarında Marksist-Leninist fikirlerle tanışır ve bu fikirlerin yılmaz savunucusu olur. O yıllarda söylemeye başladığı "yaşasın “Marksizm-Leninizm" sloganını ölürken bile ağzından düşürmemiştir.

Deniz Gezmiş 1969 yılında Filistin"deki El Fetih gerilla kamplarına gider. Burası bir izcilik kampı değildi. Burada adam öldürme, yaralama, sabotaj, suikast, bomba yapımı gibi korkunç şeyler öğretiliyordu. Deniz Gezmiş de iyi bir öğrenci idi. Hatta Türkiye"ye dönünce bu konuda eğitmenlik bile yapmıştı.

"Denizler" Filistin"de eğitim görüp Türkiye"ye gelmişler ve bugün PKK"nın yaptığı gibi kanlı terör faaliyetleri yürütmek istemişlerdir.

Deniz Gezmiş Filistin"den Türkiye"ye döndükten sonra ODTÜ"yü kendisine üs olarak seçmiş ve diğer terörist arkadaşlarıyla burada kandırdıkları gençlere terör dersi vermiştir. Hem teorik hem de pratik eğitim alan Deniz Gezmiş gerilla kamplarında öğrendiği adam öldürme, sabotaj, suikast ve diğer terör çeşitlerini ODTÜ arazisi içinde arkadaşlarına da öğretmiştir.

Beynelmilel komünizmin etkisinde kalarak kandırılan Deniz Gezmiş ve arkadaşları Türkiye cumhuriyeti devletine olan isyanlarını "Türkiye Amerikan emperyalizminin sermaye, askerî kontrol ve kısmen işgali altındadır"sözleriyle dile getiriyorlardı. Siyasal iktidarı ele geçirmek için "politikleşmiş askerî güç" kullanılması taraftarı olan bu grup aynı zamanda, Türkiye"deki bütün olumsuzlukların sorumlusu olan siyasal iktidarlara karşı legal ve demokratik yollarla mücadele yolunun kapandığını iddia ederek silaha sarılmışlardır.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları, uğruna öldükleri Marksist-Leninist düzeni kurmak için silahlı profesyonellerden oluşan bir örgüte ihtiyaç duymaktaydılar. Bu işi kendisi gibi Filistin El-Fetih gerillâ kamplarında eğitim gören Yusuf Aslan, Sinan Cemgil, Alparslan Özdoğan, Hüseyin İnan, Cihan Alptekin, Ömer Ayna, Nahit Töre tarafından kurulan THKO yapacaktır. THKO diğer Marksist-Leninist ihtilâlci sol örgütlerden farklı olarak, bir lider belirlememiş, liderin terörist eylemler esnasında kendiliğinden ortaya çıkmasını benimsemiştir. Kararların ortaklaşa alınmasını ve ortaklaşa uygulanması esasını kabul etmiştir. Şehir ve kır eşkıyalığını aynı anda benimseyerek bir arada yürüten THKO"nun şehirlerde banka soyma, fidye istemek için adam kaçırma gibi eylemleri "Deniz Gezmiş tarafından planlanıyordu."

Deniz Gezmiş tarafından planlanan bu hırsızlık olaylarından elde edilecek paralar Nurhak dağları başta olmak üzere kırsaldaki eşkıyaya gönderilecekti.



"Denizlerin" en takdir edilen özellikleri "emperyalizme" karşı olmalarıdır. ABD emperyalizmine düşman ancak Marksizm-Leninizm, Sosyalizm ve Komünizme (Rus ve Çin emperyalizmine) dost olmak, emperyalizme düşman olmak anlamına gelmez. Deniz Gezmiş lise yıllarından sonra bir an bile olsun ağzından düşürmediği "kahrolsun ABD emperyalizmi" sloganını "ne ABD, ne Rusya, ne Çin, her şey milliyetçi Türkiye için" sloganı ile taçlandırılabilirdi. Fakat bunu yapmayarak "yaşasın Marksizm-Leninizm, yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği..." diyerek son nefeslerini verdiler. Oysa o dönemin en acımasız emperyalist devletleri ABD"yle birlikte Rusya ve Çin"den başkası değildi.

"Türk ve Kürt halklarının" kardeşliğinden dem vuran ve aslında belki de bugünkü bölücülerin temel sloganı sayılan sözleri söyleyen, ABD emperyalizmi altında inim inim inlediğini iddia ettiği Vietnam, Küba, Kore, Kamboçya vs. için ağıtlar yakıp, Rusya ve Çin"i görmezden gelenler böyle yaparak emperyalizme düşman olunmayacağını bilmeliydiler. Eğer bugün kahraman yapılmaya çalışılan "Denizler" o yıllarda insanlık tarihinin gördüğü en barbar, en vahşi, en korkunç, en kanlı, en hayvansal vs. rejimi altında katledilen "esir Türkleri" de savunabilseydi, işte belki o zaman "Denizler" için antiemperyalist düşüncelerin yılmaz savunucularıydı denilebilirdi. Komünizm altında can çekişen Azerbaycan, Kırım, Kazak, Kırgız, Özbek ve tüm Asya Türkleri ile Irak ve Suriye gibi güdümlü ülkelerdeki Türk varlığı ağızlara alınmazken, ülkücüler bunları dile getiriyor ve "Denizler" tarafından "Faşistlikle" suçlanıyorlardı. Çin esareti altında "Çin işkencelerinin" en ölümcülleriyle tanışan Uygur Türkleri yok sayılırken, Sincan Özerk Bölgesi değil "Doğu Türkistan" dediğimizde yine bu kesim tarafından saldırılara uğruyorduk.

Hadi bütün bunları geçelim, oralar uzak, "Denizlerin" siyasi ufku oraları anlamaya yetmezdi diyelim. Peki, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının en önemli eylemlerinden biri olarak kabul edilen ve 30 Ekim 1968"de Samsun"dan başlatılan "2.Milli Kurtuluş Savaşı" adlı yürüyüşte meydana gelenlere ne diyeceğiz? Samsun"da Atatürk anıtına çelenk konulması ile başlayan bu yürüyüş 10 Kasım"da Anıtkabir"de sona erecekti. Yürüyüş güzergâhı olarak Atatürk"ün kurtuluş savaşında izlediği yol seçilmişti. Yürüyüşe 22 öğrenci ile 2 işçi katılıyordu.

Yürüyüş planlandığı gibi başlamıştı. Eylemciler hiçbir problemle karşılaşmadan Havza"ya kadar gelmişlerdi. Ancak Havza"da dinlenmek için verdikleri molada aralarında bir tartışma çıkıyordu.

"Yürüyüşün geri kalan kısmında Türk bayrağı ile mi yoksa bayraksız mı devam edileceği" konusunda çıkan tartışmada antiemperyalist , Türkiye sevdalısı , Atatürkçü Deniz Gezmiş"in dediği olmuş ve Türk bayrağı yürüyüşten çıkarılmıştı.

İşte size bir "asker kaçağı" da olan antiemperyalist Deniz Gezmiş!

Emperyalizme karşı kazandığımız hürriyetimizin sembolü olan bayrağımıza bile tahammülü yok!

Deniz Gezmiş"in Türk bayrağına karşı takındığı tavır Yürüyüşçülerden bir kaçının tepki olarak yürüyüşü terk etmesine neden olmuş ancak yürüyüş buna rağmen devam etmiştir. Bazı yazarlar bu konuda ayrıntıya girmeden (belki de bu bayrak hazımsızlarını korumak ve deşifre etmemek için) "yürüyüşü düzenleyen örgütler arasında anlaşmazlıklar çıktı" diyerek olayı örtbas etmişlerdir. "Denizlerin" bayrağımıza karşı takındıkları bu çirkin tutumu dile getirenler, bunları aklamaya çalışanlarca tepkiyle karşılanmış, reddedilmiştir. Hatta bazıları o yürüyüşte Deniz Gezmiş"in Türk bayrağı ile çekilmiş fotoğrafları olduğunu iddia etmiştir. Eğer bu doğruysa büyük bir ihtimalle yürüyüşün Havza"ya kadar olan kısmında çekilmiştir.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları kaçınılmaz sonlarına doğru hızla yol alırken onları ipe götürecek eylemlerden birini de dava arkadaşlarından Mahir Çayan ve ekibi gerçekleştiriyordu. Emperyalizme (sadece ABD emperyalizmine) düşman Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının İş bankası Emek (Ankara) şubesini soymaları THKP-C ve Mahir Çayan"a ilham kaynağı olmuştur. Bundan cesaret ve ilham alan Mahir Çayan ve arkadaşları da hemen bir çalışma yaparak soyabilecekleri korumasız bir banka aramaya koyulurlar. Aranan banka Ziraat Bankası Küçükesat (Ankara) şubesi idi. Yapılan plan gereği bu soygunu Mahir Çayan, Ulaş Bardakçı, Hüseyin Cevahir ve özellikle Hüdai Arıkan"dan oluşan terör grubu gerçekleştirecekti. Bu soygunda Deniz Gezmiş"e benzemesi sebebi ile özellikle Hüdai Arıkan yer almıştır. Soygun saatini unutan Mahir Çayan"ın katılmadığı bu eylem başarıyla tamamlanmış ve ertesi günkü gazetelere soyguncuların kimlikleri açık seçik yansımıştı. Banka görevlilerinin ifadelerine göre vezneden parayı alan uzun boylu kişinin Deniz Gezmiş olduğu iddia ediliyordu.

Böylece gazetelere yansıdığı kadarıyla soygun Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının üzerine kalıyordu. Bu soygundan sonra üzerlerindeki baskıyı azaltmak ve dikkatleri başka tarafa çekmek isteyen Mahir Çayan ve ona bağlı olan terör grubu bu amacına ulaşmış ve boyu posu Deniz Gezmiş"e benzeyen Hüdai Arıkan sayesinde bu soygunu Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının yaptığına herkes inanmıştı. Böylece bir devrimci yaptığı hırsızlığı bir başka devrimcinin üzerine atarak arkadaşının ipe bir adım daha yaklaşmasına sebep oluyorlardı. Bu durum her iki taraf için de kötü bir durumdur. Yapan ve başkasının üzerine atan grup yani Çayan ve arkadaşları, yaptıkları eylemleri sahiplenecek cesaretten yoksun kişilerdir. Deniz Gezmiş ve arkadaşları ise yapmadıkları eylemleri sahiplenerek sahte kahramanlık elde etmişlerdir. Ancak Mahir Çayan ve çetesinin Deniz Gezmiş"in idam edilmesine katkı sağladığı bir gerçektir. Yıllardır devleti ve başka odakları bu idamlarla ilgili olarak sürekli suçlayan ve baskı altında tutan çevreler artık çok sevdikleri Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan"ın katillerini Mahir Çayan ve çetesi içinde aramalıdırlar. Bu konuda Necmettin Hacıeminoğlu bakın neler söylüyor:

"Ulaştırma bakanı Seyfi Öztürk İ.Ü. Fen Fakültesinde bir konuşma yaparken Deniz Gezmiş ve arkadaşları tarafından yuhalanır ve hakaret edilir. Olay mahkemeye intikal eder. Ancak bu çocuklar beraat eder.Suç işlenen yer üniversite, suç işleyenler de öğrenci olduğu için üniversite idaresinin ceza vermesi gerekirdi. O da olmadı. Aksine bir kısım öğretim üyesi ve basın mensubu Deniz Gezmiş"i alkışladı.

Daha sonra, İ.Ü.Hukuk Fakültesi Dekanı Orhan Aldıkaçtı"ya makamında tabanca çeken Deniz Gezmiş polisler tarafından suçüstü yakalanmasına rağmen mahkemede beraat ettirildi. Böylece Deniz gazete sütunlarındaki şöhretli yerini alıyor, bazı öğretim üyeleri ondan Denizciğim diye bahsediyorlardı.

Bir başka sefer Deniz, Yıldız"da dürbünlü tüfekle yakalandı. Fakat bu suçtan da ceza almadan kurtuldu.

Ankara"da ÖDTÜ"de karargâh kurdu. Rektör Erdal ile senli benli arkadaş oldu... Artık yüksek tirajlı gazetelerde boy boy fotoğrafları çıkıyordu...

Sosyete kadınları ona âşık olmaya başlamıştı. Binlerce insan Deniz Gezmiş bu gece de bizim evde saklansa diye iç geçiriyordu. Nitekim arandığı zamanlarda geceleri ünlülerin evinde kalıyordu. Bir kısım 12 Martta tutuklanan nice profesör, politikacı, artist ve subay Deniz"i devletin güçlerine karşı aylarca saklamıştı...



Deniz Gezmiş o dönemde kendisine gösterilen sahte sevgi ile coşuyor, coştukça şımarıyor ve fevri hareket ediyordu. Marksist-Leninist ideolojinin tek sözcüsü gibiydi. Kendisi gibi öne çıkanlardan hiç hoşlanmıyordu. Bunlar arasında TİKKO"nun kurucusu İbrahim Kaypakkaya da bulunuyordu. Deniz Gezmiş ile İbrahim Kaypakkaya arasında yaşanan ve bu iki gruba bağlı militanların birbirlerinden nefret etmelerine de neden olan bu olay şöyle gelişmişti.

İbrahim Kaypakkaya, Çapa Yüksek Öğretmen Okulunda meydana gelen bir olay nedeniyle tutuklanarak Sağmalcılar Cezaevine konur. Deniz Gezmiş de aynı cezaevinde tutukludur. Deniz, Öğrenci hareketleri nedeniyle cezaevine gelen gençlerle sabahları spor, akşamları ise teorik eğitim yapmaktadır. Deniz 1.91 boyunda, İbo ise ondan daha küçüktür. İbrahim Kaypakkaya fikirlerini belirtir. Fikirlerini belirttiği için karşı taraf rahatsızlıkla karşılar ve uyarı yapar. Uyarılara aldırmaz ve bir kaç kez aynı şekilde fikirlerini belirtir. Vural Yıldırımoğlu, İbo"nun yanına gelerek, "Bak bunlar dev gibi, bunlarla tartışma. Eşit değilsiniz", der. Devamında Deniz ile İbrahim, "Sosyal emperyalizm konusunda tartışmaya girer. Deniz, "Sosyalizme soldan ihanet ediyorsunuz", der. İbo, "Sosyal emperyalizmi sosyalizm olarak gösterenlerdir sosyalizme asıl ihanet edenler", deyince, Deniz, sinirlenip İbo"ya bir yumruk atar.

Bir başka olay ise Deniz Gezmiş ve Perinçek grubu arasında yaşanır. Olay 5 Haziran 1970"de meydana gelir. PDA yandaşlarının yayım ve tutumlarından hoşlanmayan Deniz Gezmiş, PDA"nın İstanbul"daki bürosunu basarak "devrimci şiddet" uygular. Bunun üzerine PDA bir bildiri yayımlayarak Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını ağır bir dille eleştirir:

"Demokratik güçlerin birbirine karşı zor kullanmasını hiçbir gerekçe ile doğru göremeyiz. Halk içindeki çelişmeleri zorbalıkla çözmeye çabalamak devrimci bir davranış olamaz. Hele bu yolda kullanılan kaba kuvveti "devrimci şiddet" olarak nitelemek, devrimci şiddet kavramını yozlaştırmak ve ona işçi sınıfı düşmanlarının istediği anlamı vermek olur."

Deniz Gezmiş ve arkadaşları ile Doğu Perinçek ve arkadaşları arasındaki bu husumet "Denizlerin" idamlarına kadar sürer. Hatta "Denizleri" kurtarmak ve idamı engellemek için tüm örgütler  seferber olurken Doğu Perinçek ve arkadaşları idamları umursamaz tavırlarla 23 Mart 1971 tarihinde "Yusuf Aslan ve Deniz Gezmiş arkadaşlara Açık
Mektup" yazarak onların yaptıklarının ne kadar kötü olduğunu Kamuoyuna duyuruyordu. Açık mektupta "(...) Halkla sağlam devrimci bağları olmayan, halk içinde erimeyen bir grup insan, ne kadar çok ve modern silahlara sahip olursa olsun, ne kadar kişisel kahramanlık vasıfları taşırsa taşısın devrim yolunda ilerleyemez. Devrimci gençliğin içinde ve önünde yiğitçe savaştınız, halkımıza hizmet ettiniz. Bütün devrimciler gibi, hatalar yaptınız. Son birkaç ay yaptığınız işler ise, büyük hatalar taşımaktadır" denilerek yoğun bir eleştiri yağmuruna tutulmuşlardır.

Deniz Gezmiş ve arkadaşları, inandıkları idealler için mücadele etmişler ve bu mücadele sonrasında da idam edilmişlerdir. İnandıkları uğruna mücadele etmelerinin ve bu uğurda ölümü göze almalarının inkârı zor bir hayranlık duygusu yarattığı söylenebilir. Fakat bu hayranlık duygusundan sıyrılarak bazı noktalara temas etmekte fayda var.

Deniz Gezmiş’in idamında, öğrenci liderliğinden profesyonel devrimciliğe geçişinin ve THKO (Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu) çatısı altında yürüttüğü mücadele etkili olmuştur. Yoksa Deniz Gezmiş, isyankâr ve romantik bir gençlik lideri olduğu için idam edilmemiştir. Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idam edilmesini onayladığımız veyâ bu idamları ve dönemin cuntasını şirin gördüğümüz için söylemiyoruz bunları. Amacımız, Deniz Gezmiş’in ve THKO’nun ideolojik çizgisinden söz etmek.

Her ne kadar THKO’nun en bilinen ismi Deniz Gezmiş ise de, örgütün teorik liderinin Hüseyin İnan olduğu konusunda herkes mutabıktır. THKO gibi döneme damgasını vurmuş bir örgütün ne yazık ki teorik metinleri azdır. Mahir Çayan liderliğindeki THKP-C, THKO’ya kıyasla çok daha sağlam bir teorik altyapıya sahiptir. Bu sebeple de, THKO dağılırken, THKP-C varlığını başka örgütler çatısında devam ettirebilmiştir.

THKO’nun yapısını ve bu örgütü oluşturanların dünyaya bakışını yansıtan, Hüseyin İnan tarafından 1972’de kaleme alınmış Türkiye Devriminin Yolu başlıklı broşürdür.

Türkiye Devriminin Yolu başlıklı broşür göz önüne alındığında, Deniz Gezmiş’e bugün sahip çıkanlardan bir kısmının aynı zamanda sıkı birer Kemalist olması da çok şaşırtıcı bir hâle gelmektedir.

Evet, Deniz Gezmiş ve THKO davasının diğer sanıkları savunmalarında Mustafa Kemal’e ilişkin olumlu bir tavır takınmışlardır. Fakat, THKO’nun Mustafa Kemal’i ile resmî ideolojinin ve bugünkü ulusalcıların Mustafa Kemal’inin farklı kişilerdir. Bugünkü ulusalcılık tarafından öne çıkarılan Mustafa Kemal, ulus-devlet anlayışının kurucusu ve Türk milliyetçisi bir figürdür. Oysa THKO, Mustafa Kemal’i, Türkiye Kurtuluş Mücadelesinin önderi ve dolaylı olarak Türk-Kürt devletinin kurucusu olarak tanımlamaktadır.

Bugün Ak Parti’yi PKK ile bir tutacak ölçüde Kürtçü sayan ulusalcılarımız, Deniz Gezmiş"e ve THKO’ya sahip çıkarken, THKO’nun teorik metni olan Türkiye Devriminin Yolu (Mart 1972) broşüründen habersizdir. Bakın o metinde Kürt meselesi ile ilgili olarak ne denilmekte:

"Türkiye’deki tüm emekçilerin çıkarlarına en uygun çözüm yolu da bölgesel özerklik olacaktır. Bölgesel özerkliğin sınırlarını ve kapsamını da ancak aynı sosyal ve iktisadî yaşantıya sahip olan halkların kendileri tayin eder. Biz, bu özerklikte titizlikle Türkiye’de uluslararası (sosyalist) kültürün ve iktisadî yapının korunmasına çalışmalıyız. Çalışmalıyız, çünkü sosyalist, uluslararası kültür ve iktisadî ilişkiler bütün çalışan sınıf ve tabakaların çıkarınadır."

Bölgesel özerklik, Leyla Zana tarafından ilk olarak dillendirilen, Abdullah Öcalan’ın İmralı’da geliştirdiği Demokratik Cumhuriyet tezinin yansıması olan ve Bugün bölücü parti tarafından son kongresinde yol haritası olarak benimsenen bir görüştür. Yani, Deniz Gezmiş’in önderliğini yaptığı THKO, bugün İmralı’da Abdullah Öcalan tarafından geliştirilen Demokratik Cumhuriyet tezinin ve bölücü parti  tarafından savunulan özerklik projesinin ilk temsilcisidir.

“Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan iyi ki asılmıştır” demediğimizi bir kez daha belirtelim. Fakat Deniz Gezmiş ve arkadaşları, bugün Ak Parti veya başka gruplar tarafından dile getirildiği takdirde Kürtçülük sayılacak pek çok önerinin de ötesinde fikirlere sahip bir devrimciler idi. Bu yüzden de idam edildi.

Beyazıt’ta öğrenci korteji düzenleyen âsi bir genç miydi Deniz Gezmiş? Hayır. O kadarla kalsa idi, bu ölçüde yaygın bir yankı bırakamazdı. Fakat kabul etmek gerekir ki Deniz Gezmiş ve arkadaşları, bugün pek çoğunun kulak tıkadığı tezleri seslendiriyorlardı; özellikle de Kürt sorunu bağlamında. Sanırım bu durum, başta Roj TV olmak üzere pek çok Kürtçü yayın organı tarafından niçin Deniz Gezmiş anısına bu kadar ateşli yayınlar yapıldığını açıklamaktadır.

Son bir tespitle yazıyı bitirelim. Bilindiği gibi 68 kuşağının sonradan sivrilen devrimci liderlerinden birisi de, İbrahim Kaypakkaya’dır. Deniz Gezmiş’e duyulan bu ateşli aşkın, Kaypakkaya’dan esirgenmesi de ilginç. Kaypakkaya da Deniz Gezmiş’lerin çevresinden yetişmiş bir sosyalist devrimci iken, niçin adı-sanı ulusalcılarımızca bir kez olsun anılmaz? Yoksa bunun sebebi, Kaypakkaya’nın Kemalizme karşı olması mıdır?

Deniz Gezmiş gibi devrimci bir lideri, özerk bir Kürdistan talebine karşı bile, sırf Mustafa Kemal’e yaptığı bazı atıflardan ötürü bu kadar makbul sayan ulusalcılarımıza Allah akıl fikir versin! Zirâ, akıl ve fikir olmadan tutarlılık olmuyor.


Kendisini idama götüren süreçte yaşananlar ise şöyleydi


Hüseyin İnan, Deniz Gezmiş ve Yusuf Aslan"ın da aralarında bulunduğu 26 sanıklı THKO-1 davası 16 Temmuz 1971"de Ankara Sıkıyönetim Mahkemesi"nde başladı, iki ay 23 gün sonra 18 kişinin idam kararı çıktı.

Gezmiş, Aslan ve İnan Askeri Yargıtay, Meclis onaması, Anayasa Mahkemesi başvurusu dâhil 9 ay 19 gün sonra idam edildiler. Tuğgeneral Ali Elverdi"nin başkanlık ettiği mahkeme heyetinde Hâkim Albay Ahmet Tetik ve Hâkim Yarbay Mehmet Turhan bulunuyordu, savcı ise Albay Baki Tuğ idi.

Sıkıyönetim mahkemeleri ve müdahale


Sıkıyönetim Mahkemelerinde mahkeme askeri yargıçlardan oluşuyordu, mahkeme heyetinin başkanı da hukukçu olmayan askerdi. Mahkeme heyetleri atamayla oluşuyordu.

Sıkıyönetim askeri mahkemeleri kuruluşu yürürlükteki 1961 Anayasası"nın yargı bağımsızlığıyla ilgili 132. maddesine aykırıydı. 12 Mart 1971 askeri darbesi sonrası kurulan bu ilk Sıkıyönetim Mahkemesi"nde yargı sürecine müdahale başladı, dönemin sıkıyönetim mahkemelerindeki bütün davalarda da sürdü.

Askeri Yargıtay"dan Genel Kurmay"a mektup


THKO 1 davasında Askeri Yargıtay, Genel Kurmay Başkanlığı"na bir yazı yazarak sanıklara "anayasal düzeni bozmak" suçundan dönemin ceza yasasının 146. maddesi gereğince idam cezası uygulanması gerektiğini bildirdi, sıkıyönetim komutanlıklarına ve askeri savcılıklara bu yolda emir verilmesini istedi.

Yargılandıkları eylemler


Gezmiş, İnan ve Aslan 29 Aralık 1970"de Dev Genç üyelerinden İlker Mansuroğlu"nun öldürülmesi üzerine Kavaklıdere Polis Noktası"nın kurşunlanması, 11 Ocak 1971"de Türkiye İş Bankası Ankara Emek Şubesi soygunuyla, ABD asker tesislerinden, önce bir ABD"li, sonra dört ABD"li er ve çavuşun kaçırılması gibi eylemlerden yargılandı.

Suç


Türk Ceza Kanunu madde 146: Anayasal düzeni ortadan kaldırmak.

Savunma


Avukatlara 26 sanığın savunması için verilen süre 15 gündü. THKO 1 davasında sanıkları 11 kişilik avukat grubu savundu.

18 sanık için idam


"Anayasal düzeni ortadan kaldırmak" iddiasıyla 18 sanık idama mahkûm edildi.  Askeri Yargıtay Deniz Gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Aslan dışındaki sanıklar hakkındaki kararı bozdu.

Ankara 1 nolu Sıkıyönetim Mahkemesi ilk kararında direnince dosya yeniden Askeri Yargıtay"a gitti. Askeri Yargıtay Daireler Kurulu"nda Gezmiş, İnan ve Aslan"ın ölüm cezaları kesinleşti, Ahmet Erdoğan, Metin Güngörmüş, Mustafa Yalçıner, Hacı Tonak ömür boyu hapis cezasına mahkûm oldu. Atilla Keskin, Ercan Öztürk, Cengiz Baltacı, Mustafa Çubuk, Metin Yıldırımtürk, Recep Sakın, Mehmet Asal, Osman Arkış, Semih Orcan ve Mehmet Nakiboğlu 15"er yıl hapse mahkûm oldular.

Askeri Yargıtay"da iki muhalefet şerhi


THKO 1 davasının Askeri Yargıtay aşamasında iki üye idamlara karşı çıktı.  Hâkim Tümgeneral Kemal Gökçen ve hâkim Albay Nahit Saçlıoğlu, karşı oy yazılarında kararların hukuk dışılığını açıklandı.

Üç idamı Meclis onadı


İdam cezalarının infazı için Türkiye Büyük Millet Meclisi"nin onayı gerekiyordu. Millet Meclisi 11 Mart 1972 günü 53 ret, 6 çekimser, 238 kabul oyuyla Gezmiş, İnan ve Aslan"ın idam kararlarını onadı. Kararlar, 17 Mart 1972 günü de Cumhuriyet Senatosu"ndan geçti.

İdama karşı oy kullananlar bağımsız milletvekili Mehmet Ali Aybar ile,  İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Muammer Erten, Necdet Uğur gibi isimlerin aralarında bulunduğu Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleriydi.

Süleyman Demirel, Alparslan Türkeş, İsmet Sezgin, Nahit Menteşe, Hasan Korkmazcan, Oğuz Aygün, Necmettin Cevheri, Zeki Çelikel gibi isimlerin başı çektiği "idam oyları" Meclisteki sağ partilerden geldi.

CHP"nin Anayasa Mahkemesi"ne itirazı


CHP, TBMM"nin bu onama kararının usul ve esas yönlerinden iptali için dokuz sayfalık bir dilekçeyle Anayasa Mahkemesi"ne başvurdu ve yürütmenin durdurulmasını talep etti. Mahkeme, Meclisin idamları onama kararını usul yönünden iptal etti, iptal kararı üzerine yeniden toplanan meclis oy çokluğuyla idam kararlarını yeniden onayladı.

Anayasa Mahkemesi başvuruyu usul yönünden bozdu, esas yönünden incelenmeye gerek görmedi. CHP"nin esas yönünden kararın incelenmesini sağlamak için yeniden Anayasa Mahkemesi"ne başvurması gerekiyordu ancak her nedense bu yola gitmedi. Bu durum karşısında Cumhuriyet Senatosu"nun Anayasa Mahkemesi"ne dava açması yoluna gidildi. Ancak Cumhuriyet Senatosu üyelerinin vereceği dilekçe için yeterli imza toplanamayınca Anayasa Mahkemesi"nin kararı esas yönünden inceleme yolu kapandı. İdam kararlarının kesinleşmesi kamuoyunda tepkiyle karşılandı. 6 Mayıs 1971 gününe dek idam cezalarının iptal edilmesi için, Millet Meclisi ve Cumhuriyet Senatosu"nda kararların onanmaması için protestolar yapıldı.

İdamlara karşı imzalar


Yaşar Kemal, Erdal Öz, Altan Öymen ve Onat Kutlar gibi isimler öncülüğünde yaygın bir imza kampanyası başladı. Kamuoyunun bildiği aydınlar, yazarlar, gazetecilerin de içinde yer aldığı 1800 kişinin idamların durdurulması için imzaladıkları dilekçe Türkiye Büyük Millet Meclisi"ne verildi. Dilekçeye cevap gelmedi. İmzacılardan bazıları Mayıs ayında, "imza toplama" nedeniyle değil ama "uçak kaçırmak" için, "örgütlenme" suçuyla gözaltına alındı.

Kızıldere


Türkiye Halk Kurtuluş Parti-Cephesi (THKP-C) ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu"nun (THKO)  11 lideri Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan"ın idamını engellemek için Ünye Radar Üssü"nden rehin aldıkları üç teknisyenle Tokat"ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde muhtarın evindeyken kuşatıldılar.

30 Mart 1972"de Mahir Çayan, Sinan Kazım Özüdoğru, Hüdai Arıkan, Ertan Saruhan, Saffet Alp, Sabahattin Kurt, Nihat Yılmaz, Ahmet Atasoy, Cihan Alptekin, Ömer Ayna güvenlik güçlerince öldürüldü; Ertuğrul Kürkçü yakalandı.


Jandarma komutanına saldırı


THKO"dan üç kişi idamları önlemek için 4 Mayıs 1972"de dönemin Jandarma genel komutanı Kemalettin Eken"i kaçırmak için düzenledikleri saldırıda başarılı olamadı. Eylemde Niyazi Yıldızhan öldü.

Uçak kaçırıldı


İdamları önlemek için 3 Mayıs 1972"de Türk Hava Yolları"nın Ankara-İstanbul seferini yapan Boğaziçi uçağı Sofya"ya kaçırıldı. Yolcular ve uçak mürettebatının hayatlarına karşılık Gezmiş, Aslan ve İnan"ın serbest bırakılması istendi. Alanda 36 saatlik bir beklemeden sonra yolcular kurtarıldı, uçağı kaçıranlar yakalandı.

İdam kararı yürürlüğe giriyor


Kamuoyu baskısı ve itirazlara rağmen Nihat Erim başbakanlığındaki hükümetin yoğun çabasıyla infaz kararları TBMM komisyonlarında ve Genel kurulda onaylandı. 3 Mayıs 1972 günü Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay tarafından imzalandı. 5 Mayıs 1972 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe girdi.

Karar resmi gazetede yayınlanır yayınlanmaz 5 Mayıs"ı 6 Mayıs"a bağlayan gece Ankara Merkez Kapalı Cezaevi avlusunda darağacı kuruldu. Ailelere haber verilmedi. Avukatlar infazlarda bulunmak üzere gece uykularından uyandırıldı.

Darağacında son sözler


Gezmiş, İnan ve Aslan"ın son istekleri birbirleriyle görüşmek oldu. Görüştürüldüler. 6 Mayıs 1972 günü sabaha karşı saat 01.25"te önce Gezmiş idam sehpasına çıkarıldı.

Son sözleri şöyleydi: "Yaşasın tam bağımsız Türkiye. Yaşasın Marksizm - Leninizm"in yüce ideolojisi. Yaşasın Türk ve Kürt halklarının bağımsızlık mücadelesi. Kahrolsun emperyalizm. Yaşasın işçiler, köylüler."

Saat 02.20"de, arkadaşının idamını izlettirilen Yusuf Aslan idam sehpasında son sözlerini söyledi: "Ben halkımın bağımsızlığı için bir defa ve şerefle ölüyorum. Fakat bizi asan sizler, şerefsizliğinizle her gün öleceksiniz! Biz halkımızın hizmetindeyiz. Sizler Amerikanın hizmetindesiniz. Yaşasın devrimciler! Kahrolsun Faşizmi!"

Hüseyin İnan Saat 03.00"da idama giderken son sözlerini söyledi: "Ben hiçbir şahsi çıkar gözetmeden, halkın mutluluğu için savaştım. Bu bayrağı bu ana kadar şerefle taşıdım, bundan sonrada bu bayrağı Türkiye halkına emanet ediyorum. Yaşasın işçiler ve köylüler, Kahrolsun Faşizm!"

Karşıyaka


İnan, Gezmiş ve Aslan vasiyetlerine karşın Ankara Cebeci Mezarlığı"nda yatan arkadaşları Taylan Özgür"ün yanına defnedilemediler ve  Karşıyaka Mezarlığı"nda toprağa verildiler. Ancak, vasiyetlerine rağmen, üç genç yan yana gömülmedi, savcının talimatıyla mezarlaerı arasında üçer mezar boşluk bırakıldı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dersim İsyanı ve Seyit Rıza

FTP sunucusu kurmak

Koçgiri İsyanı