İlk Ülkücü Şehit, Ruhi Kılıçkıran

İLK ÜLKÜCÜ ŞEHİT – RUHİ KILIÇKIRAN




Ülkücü Hareket’in İlk Şehidi; 4 Ocak 1968





Ruhi Kılıçkıran, 1946 yılında Adana’nın Osmaniye İlçesinin Rızaiye Mahallesi’nde doğdu. Ankara İlahiyat Fakültesi’nde eğitim görüyordu. 22 yaşında iken Ankara Site Yurdu’nun ( bügünlerde Demirlibahçe semtinde Atatürk Öğrenci Yurdu olarak bilinir) kantininde iftardan hemen sonra silahla vurularak şehit edildi. 





İlk Fakat Son Değil





Bir
olmak veya olmamak mücadelesinin arifesindedir Türkiye… Çok olaylara
gebedir. Neden mi olacak bütün bunlar? Cevap gayet basittir. Artık
Türkiye’nin Müslüman-Türklere ait olduğunun ispatlanması lâzım. Hem de
bu ispatlama fikir yönünde olduğu kadar gerekirse acı kuvvetle de
olacaktır… Biz fikir yoluyla olmasını isterdik, haklı davamızın fikren
ispatı çok kolaydı. Ne yazık ki olaylar hiç de düşündüğümüz gibi tezahür
etmedi. Şimdi karşımızda taş gibi acı vakıalar var, gerçekler var.
Fikren mücadelemizin semere vermeyeceğini en güzel şekilde ispatladılar.
Mana yönünden fethi henüz tamamlanmamış olan Anadolu’nun elli yıldan bu
yana ilk şehidi. Belki de ruh âleminin çöküntüsü tamamlanmak üzere olan
Müslümanlara bir işaret, bir haberci, belki de bir ikaz durumundadır.
Ama ne dereceye kadar kıssalardan hisse alacak ve ne dereceye kadar
olmak yolunda ölen şehidimizin ruhunu şad edeceğiz… Bu şad ediş ne
şekilde olur? Ruhlardaki infial nasıl hareket hâlini alır? Bütün
bunların cevabını daha sonra vereceğiz. Şimdi olayın sadece görünüşünü
inceleyecek, görünmeyen yönlerine sonra tekrar döneceğiz.





Hadise bütün Müslümanların üzerine rahmet yağan bir Ramazan gecesi olmuştur. Herkes insan olmak yönünden kendi nefis muhasebesini bizzat yapar o günlerde. İman cephesi; bir zincirin halkaları misali ayrılmaz olur, birlik ve beraberlik son haddini bulur. Tekleşen gönüller, ifadelerini, bükülen boyunlar ve açılan ellerde bulur. Gözler pınarlar misalidir.





Yağmurlar
yağar bu pınarlardan… O yağmurlar ki; inananların gözyaşları ve Hakk’ın
rahmetidir, daima… İşte böyle bir gün. Vakit akşamdır. Yani iftar
vakti. Akşama kadar İslâm’ın her emrinde bulunan hikmetin yüzlere
verdiği İlâhî bir nurla nurlanmış yüzlerin gönül gönüle, kalp kalbe
vererek iftar yapışları… Sonra tanıştıklarıyla Lisanı gali ile,
tanışmadıkları ile lisanı hâl ile sohbet… Yemeği müteakip namaz ve çay
içmek için kantine geliş…





Olay bu anda içeri giren bir şair bozuntusu ile başlar. Hani malûmunuzdur, şu son devirlerde çıkan ve dine, imana söverek meşhur olanlardan. Girer girmez sövgüsüne başlar. Tabiîdir ki Allah’a inananlar böyle aziz bir günde buna tahammül edemezler. Sanatını başka yerde icra etmesini söylerler. Hatta mükerreren rica ederler. Adam gitmek isterse de malûm zihniyetin uşağı olan bay Zülküf, mani olur. Münakaşa uzamış, olay artık bir çatışma hâlini almıştır. Hadisenin yatışması için Yurt Talebe Başkanı, Yalçın Serinsöz araya girer. Bu da sonuç vermez. Ruhi’nin olaya karışması bundan sonra başlar. O, halk şairi(!) ile konuşurken Zülküf, Ruhi’ye saldırır. Artık tren raydan çıkmıştır. Ruhi mukabele eder. Birkaç kişi saldırdığı halde hepsini savmıştır başından. Bu sırada yere düşmüş olan Zülküf, tabancasını iki defa ateşler. Bunu kardeşinin namluyu Ruhi’nin sırtına dayayarak sıktığı kurşun takip eder. Artık yere yuvarlanmış ve öldürücü yara açılmıştır. Hemen hastaneye kaldırılmasına ve her türIü ihtimama rağmen kaderin tecellisine uyarak, 4 Ocak 1968 akşamı saat 20.00 sularında Hakk’ın rahmetine kavuşur.





Görünüş
itibariyle cinayetle sonuçlanan bir olay ve her gün rastlanan zabıta
vak’alarından biri olmaktan öteye gitmeyen bu hadise acaba bu kadar
basit bir düşünce ve yorumla bizi gerçeğe götürür ve hakikati
buldurabilir mi?… İşte bu suale her aklı selim sahibinin vereceği cevap:
Hayırdır. Bu hayır ifadesinin manasına nüfuz edebilmek için olayların
öncesine bir göz atmak gerekir. Şöyle ki geçen sene Site Yurdu
Başkanlığını Zülküf Şahin yapmıştır. Bu seneki seçimlerde yurt
idareciliğini ve başkanlığını imanlı gençler ele geçirmişlerdir.
Seçimler arifesinde en geniş faaliyette bulunanlardan biri de Ruhi’dir.
Zülküf, başkanlığı sırasında yurdun lokantasına ve kantine akrabalarını
ve üvey kardeşini yerleştirmiştir. Ruhi’yi vuran Zülküf’ün üvey
kardeşidir. Kavgayı başlayan ise Zülküf. Gelen şair bozuntusu. Allah’a
ve dine küfrettiğine, Zülküf’le özel olarak tanıştığına göre bu bir
tertiptir. Tertiptir ve bu tertibi malûm zihniyetler yapmıştır. Malûm
zihniyetler diyorum çünkü Zülküf, T.İ.P. (Türkiye İşçi Partisi) Gençlik
Kolları başkanlığını uzun zamandan beri yapmaktadır. Aynı zamanda yurtta
bu fikirlerinden dolayı tanınan ve nefret edilen bir kişidir. Bundan
önce de fikirlerinden dolayı kavgaya girişmiş ve linç edilmekten
kurtulmuştur.





Tertiptir
çünkü; sekiz seneden beri Hukuk Fakültesi’nde talebe olan Zülküf,
tabanca taşımanın suçunu çok iyi bilmektedir. Silah taşımak ve bile bile
suç işlemekse bir kastı icap ettirir. O hâlde bu yine bir tertiptir.
Neyse… Bu babda söylenecek söz çok ama biz bu kadarla iktifa ediyoruz.
Olayın bir diğer yönü daha vardır.





O
da Komünistlerin artık Müslümanlara karşı fiili harekâta
başlamalarıdır. Aslında yapmak istedikleri şeyi şimdilik kaydı ile bir
kişi üzerinde tatbik etmektedirler.





Oysa
bu bir kişi; sen, ben veya bir başkası olabilirdi. Herhangi bir
Müslüman… O takdirde onlar yine yapmak istediklerini yapmış olacaklardı.
Zira öldürecekleri herhangi bir Müslüman-Türk’ün şahsında bütün
Müslümanlara yönelttikleri silâhı ve gıcırdattıkları sırtlan dişlerini
görmemek mümkün değildir. Bu cennet yurdu kızıl bir peyk ve bu peykin
yarınki köpekleri olmak sevdasından gözü dönen bu köpeklerin artık son
bir derse ihtiyaçları vardır. Zira bunlar zemzem kuyusuna siğerek meşhur
olmak isteyen kuduz köpeklerdir.





Artık
zaman gelmiştir. Hukuk devleti içinde aleni cinayet işleyenlerin
cezasını elbette sadece mahkemeler değil; Müslüman-Türklerin vicdanları
ve aksiyonları da verecektir. Zira bu mecburiyettir. Böyle yapılmazsa:
ilk kurşunu takip edecek birçok kurşunlar ve ilk şehidi takip edecek bir
çok şehitler olacaktır. Bu kurşun ilktir fakat son değil. Şehidimize
Allah’tan rahmet, bütün gönüldaşlarına ve ailesine baş sağlığı dileriz.





Sıtkı Keskin – (Üniversite ve Köy Dergisi Ocak – 1968)





Kaynak: https://www.altayli.net/ilk-ulkucu-sehit-ruhi-kilickiran.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Dersim İsyanı ve Seyit Rıza

FTP sunucusu kurmak

Koçgiri İsyanı